1 Ekim 2009 Perşembe

IMF Başkanı'na Ayakkabılı Protesto


Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Dominique Strauss-Kahn, Bilgi Üniversitesi'nde konferans verdiği salonda dinleyiciler arasındaki bir öğrenci tarafından ayakkabı fırlatılarak, protesto edildi. Kahn'a ayakkabı fırlatan öğrencinin adının Selçuk Özbek olduğu bildirildi. Olayın ardından gözaltına alınan Özbek, serbest bırakıldı.

Protestocu öğrenci ayakkabı fırlatırken, "IMF, Türkiye'den defol" diye bağırdı. Yaklaşık 30 kadar öğrenci de ayakkabı fırlatan öğrenciye "IMF defol, bu memleket bizim" sloganlarıyla destek verdi.

Özbek'in bir dönem yarı zamanlı olarak Birgün gazetesinde editör olarak çalıştığı belirtildi.

Ayakkabı fırlatanın Anadolu Üniversitesi öğrencisi Selçuk Özbek olduğu öğrenildi. Özbek'in yanında pankart açmaya çalışan Zeynep Çatalkaya'nn da aynı gazetede muhabir olarak çalıştığı kaydedildi.


IMF Başkanı: Türk öğrenciler kibar

IMF Başkanı'nın protesto sırasında gösterdiği soğukkanlılık, açıklamaya da yansıdı.

Strauss-Khan, "Türk öğrencilerin ne kadar kibar olduğunu öğrendim. Zira şikayetlerini göstermek için en azından konuşmanın sonunu beklediler" ifadelerini kullandı. IMF Başkanı, kendileri için açık bir ortamda konuşmanın ve öğrencilerle tanışmanın çok önemli olduğunu da söyledi ve "Herkes bizimle aynı düşünmese de onların görüşlerini duymaktan mutlu oldum" dedi.

IMF Başkanı'ndan yapılan yazılı açıklamada, "Açık bir tartışma ortamı sağlamak bizim için önemli. Türk öğrencileri aslında gayet kibar. En azından konuşmanın sonuna kadar sabırla beklediler" denildi.


Ajanslar flaş geçti

Uluslararası haber ajansları haberi flaş olarak verirken, Reuters Özbek'in "Üniversiteden defol, hırsız IMF" sözlerine ve IMF Başkanı'nın eylem sonrasındaki açıklamalarına yer verdi. Haberde ayrıca IMF toplantılarının başlamasından itibaren protesto gösterilerinin devam ettiği vurgulandı.

17 Eylül 2009 Perşembe

İlluminati


 

1776 yılında Almanya'nın Münih kentinde, Adam Weishaupt isimli Kabbalacı bir Hukuk Profesörü ve Baron von Knigge ile diğerlerinin yardımıyla kurulan gizli topluluk. Illuminati, "Aydınlanmış Olanlar" anlamına gelmektedir. Topluluğun kuruluş amacı cehaletle, baskıcılıkla ve kilisenin dogmalarıyla mücadele etmekti. Her ne kadar asıl amaç, aydınlanarak dinsel dogmalardan uzak, hür düşünceyi ve Newtoncu pozitif bilimin önünü açmak idiyse de, gizli siyasi amaçları olduğu öne sürülerek dünya siyaset tarihinin belki de zaman içerisinde üzerine en fazla komplo teorisi üretilmiş topluluğu halini almıştır.

Münih'te kurulup, o yörede (Bavyera) hızla gelişen İlluminati'nin üye kayıtları büyük bir gizlilik içinde saklanıyordu. Öyle ki, üyelerin her birinin takma isimleri vardı ve yazışmalarda bunlar kullanılır, üyelerin gerçek isimleri ve kimlikleri asla kullanılmazdı. Örneğin, topluluğun kurucusu Adam Weishaupt'un kod adı Spartacus idi. Illuminati üyeleriyle ilgili bilinen tek şey, tüm üyelerinin Cermen kökenli beyazlardan oluştuğudur.

Kilisenin düşünce tarzına ve dayatmalarına büyük bir antipati besleyen Galileo Galilei, bir topluluk kurarak bu dogmalarla mücadele etmek ve parlak gençleri ve aşırı derecede zeki insanları bünyesinde toplayarak onlara özgürlüğün, hür düşüncenin ve aydınlanmanın faziletlerini aşılamak istiyordu. 1774 yılında Mason olan Weishaupt, bu emellerinin Masonluk içerisinde var olduğunu görse de, Masonluğun emellerinin ve felsefesinin siyasetler üzeri olması itibariyle ve Almanya'daki kilise/cizvit egemenliğini sona erdirmek istemesinden ötürü, bu doğrultuda bir topluluk kurmaya karar verdi ve kendisi gibi düşünen 11 arkadaşıyla beraber 1776 yılında İlluminati'yi kurdu. Vatikan'a bağlılığıyla bilinen Bernini de bir Illuminati üyesiydi. Aydınlanma yolunu o hazırlamıştı. Aydınlanma yolu 4 kiliseden geçip melekler kalesine varmaktaydı.

Illuminati topluluğu, tıpkı Masonluk gibi (çırak-kalfa-usta) ve benzer anlamları olan, üç derecede çalışırdı.


1- Çırak
2- Minerval
3- Illumine (Aydınlanmış) Minerval

Başkan ise Areopagites ünvanı ile anılıyordu.

12 kişi ile kurulan İlluminati topluluğu, gelişmelerini Mason Localarından kendilerine uygun üyeler kazanarak sağlamaya çalışmışlar, ilk sene sonunda 80 üyeye çıkmışlardır. Daha önceden bir Mason olan Baron Adolf von Knigge'nin katılımı ile ciddi bir ivme kazanmış,Baron'un kazandırdığı seçkin üyeler ile ciddi bir yükselişe geçmişlerdi. Baron ayrıca, Masonluğun şövalye dereceleriden etkilenerek hazırlanmış bir de Illuminatus Dirigens adlı bir ek derece daha oluşturmuştu. Baron'un bu kadar öne çıkması, Weishaupt'un pek hoşuna gitmemiş ve anlaşmazlık, Baron'un kısa süre sonra topluluktan ayrılmasıyla sonlanmıştı.

22 Haziran 1784'te tüm Bavyera'da Masonluk ile birlikte İlluminati de, gizli siyasi amaçları olduğu öne sürülerek yasaklanmıştı. Masonluğun, tarih boyunca kendisine yönelen tüm baskı ve yasaklamaların altından hiçbir zarar almadan çıkması gibi yine zararsız çıktığı bu süre Illuminati'ye pek yaramamış ve büyük ölçüde gücünü ve varlığını yitirmişti.

19. yüzyılın başlarında ünlü Alman filozof Hegel'in katılımıyla canlanan ve eski parlak günlerine dönen İlluminati, bu yıllarda, üyesi olan Hegel'in tez-antitez kuramlarıyla Yeni Dünya Düzeni düşüncesinin geliştiği bir topluluk haline gelmişti. Dünya üzerindeki çeşitli toplulukları etkileyen bu düşüncenin mirasçıları bugün halen çalışmalarını sürdürüyor.

15 Eylül 2009 Salı

Hayaletlerde Ölüyormuş Demek ki


Amerikalı oyuncu Patrick Swayze 57 yaşında hayatını kaybetti. 1952'de Houston'da doğan Swayze, annesi koreograf, dansçı ve dans öğretmeni Patricia Yvonne Helen'ın okulunda dans eğitimi aldı. Greace müzikalinin Broadway versiyonunda rol alan Swayze, 1983'deki "The Outsiders" (Dışlanmışlar) filmiyle tanınmaya başladı. 1985'deki "North and South" (Kuzey ve Güney) dizisinde ise ilk büyük başarısını yakaladı.

1987'deki "Dirty Dancing" (İlk Dans, İlk Aşk) filmindeki dans öğretmeni "Johnny Castle" rolü ile üne kavuştu. Swayze, filmdeki rolüyle "Altın Küre" adaylığını kazandı. Film müziği "She's Like the Wind" şarkısını seslendirdi. Şarkı da listelerde birinciliğe oturdu.

En önemli filmi 1990'deki Demi Moore ve Whoopi Goldberg ile oynadığı "Ghost" (Hayalet) oldu. 1991'de Keanu Reeves ile macera filmi "Point Break"de (Kırılma Noktası) oynadı ve People dergisi tarafından yılın en seksi erkeği seçildi.

1996'de "Letters from a Killer" (Bir Katilden Mektuplar) filmini çekerken attan düştü. İki ayağı kırıldı ve omzundaki dört tendon koptu. Filme iki ay ara verildi, film 1999'ta sinemalarda izlenebildi.

Sakatlığı nedeniyle beyaz perdeden uzak kalsa da 2000'de Billy Bob Thornton ve Charlize Theron ile "Waking Up in Reno" (Çarpık İlişkiler) ve Melanie Griffith ile oynadığı "Forever Lulu"da (Daima Lulu) beğeni topladı.

Aynı yıl kendi kullandığı küçük uçakla kaza geçirdi. Uçak acil iniş yaptı, oyuncu yara almadı.
Sonraki çalışmaları 2001'deki Donnie Darko, 2004'te "King Solomon's Mines", 2007'de "Christmas in Wonderland", 2008'de "Powder Blue" oldu. 2004'deki "Dirty Dancing 2" ise ilkinin başarısını yakalayamadı.

1975'den bu yana Lisa Niemi ile evli olan Patrick Swayze Mart 2008'de pankreas kanserine yakalandığını açıkladı.

Ocak 2009'da kanserin az da olsa karaciğerine sıçradığını duyuran Swayze, Ocak 2009'da kemoterapinin yan etkisi olan zatürreye yakalandı. 16 Ocak'ta taburcu oldu. Nisan 2009'da doktorlar hastalığın tamamen karaciğerine sıçradığını açıkladı. 


A.A. 

12 Eylül 2009 Cumartesi

12 Eylül 2009 Galatasay-Beşiktaş Derbisi Önce Değerlendirmeler

Bugün 21.00 itibariyle oynanacak derbi öncesinde atıp tutalım,ahkam keselim biraz. İşimiz ne ki,yazıp içimizi dökmek..

Sezona flaş transflerler ve flaş bir futbolla başlayan Galatasaray izliyoruz bu sene. Kazak temsilcisi ile yapılan maçı göz önüne almazsak sürekli gol arayan,hücumda rakibini adeta ezen,çeşitli varyasyonları deneyen diri bir Galatasaray var. Defansta var olan şüphelerimi ise Uğur Uçar'ın form kazanması ve Caner Erkin transferleriyle erittiler. Geçen yılın bütün eksik yönlerini silip tertemiz bir sayfa açmış gibi gözüküyor sarı-kırmızılı temsilci.Büyük hoca,büyük transferler,camia içinde oluşan hava ve diğer dinamikler bana UEFA ve Süper Kupa'yı kazanan takımı hatırlatıyor.
 
Galatasaray'ın dezavantajı olarak söyleyebileceklerim ise maça açık ara favori olarak çıkmaları,milli takıma giden oyuncuların form durumu ve aşırı motivasyon.

Gelelim Kara Kartallar'a... Kötü bir sezon başlangıcı,puan kayıpları,çok tartışılacak Rodrigo Tabata transferi,patlama yapması beklenen Nihat,yavaş yavaş Fatih Terim demeçleri vermeye başladığı görülen Mustafa Denizli,yönetim içinde yıllardır sürüp giden kaos. Ki özellikle dikkat çekmek istediğim etken bu. Türkiye'nin en köklü kulüplerinden biri olan Beşiktaş'ta kritik derbi öncesinde başkanlığa aday olma tiyatrosu yaşanıyor.Bütün sene durdunuz,şimdi mi aklınıza geldi Murat Aksu,derbi öncesinde başkan adayı olacağını sağa sola açıklamak ? Madem takımı,camiayı bu kadar çok seviyordunuz, neden bu tür hareketlerle takımın dengesini bozuyorsunuz ?

Beşiktaş'a derbide pek şans verilmese de her zaman tehlike yaratacak potansiyele sahip olduklarını hepimiz biliyoruz.Gününde bir Tello,Ernst ve Bobo üçlüsü ortalığı darma duma edip maçın kalitesini ve seyir zevkini tavan dediğimiz noktaya getirebilir.

Kaliteli bir kadroya sahip Beşiktaş, her zaman bizim takımda da olsun dediğim bir çok oyuncusu var. Aslında yapmaları gereken şey kolay.Çok çok kuvvetli bir savunması olmayan Galatasaray üzerine baskı kurup,oyunu rakip yarı alana yıkmak.Eğer durum böyle giderse Beşiktaş kesinlikle gol bulur fakat geriye yaslanıp oyunu kendi yarı alanlarında kabullenirlerse işleri epey bir zor.

Kısaca formda bir Galatasaray ve sorunlu bir Beşiktaş. Fakat adı üstünde,derbi..Ne istatistik tanır,ne form ne de saha.

                                                                                                      

12 Eylül 1980...


Yüce Türk Milleti; 

Büyük Atatürk’ün bize emanet ettiği ülkesi ve milletiyle bu bütün olan, Türkiye Cumhuriyeti devleti, son yıllarda, izlediğiniz gibi dış ve iç düşmanların tahriki ile, varlığına, rejimine ve bağımsızlığına yönelik fikri ve fiziki haince saldırılar içindedir. 

Devlet, başlıca organlarıyla işlemez duruma getirilmiş, anayasal kuruluşlar tezat veya suskunluğa bürünmüş, siyasi partiler kısır çekişmeler ve uzlaşmaz tutumlarıyla devleti kurtaracak birlik ve beraberliği sağlayamamışlar ve lüzumlu tedbirleri almamışlardır. Böylece yıkıcı ve bölücü mihraklar faaliyetlerini alabildiğine arttırmışlar ve vatandaşların can ve mal güvenliği tehlikeye düşürülmüştür. 

Atatürkçülük yerine irticai ve diğer sapık ideolojik fikirler üretilerek, sistemli bir şekilde ve haince, ilkokullardan üniversitelere kadar eğitim kuruluşları, idare sistemi, yargı organları, iç güvenlik teşkilatı, işçi kuruluşları, siyasi partiler ve nihayet yurdumuzun en masum köşelerindeki yurttaşlarımız dahi saldırı ve baskı altında tutularak bölünme ve iç harbin eşiğine getirilmişlerdir. ısaca devlet güçsüz bırakılmış ve acze düşürülmüştür. 

Aziz Türk Milleti: 

İşte bu ortam içinde türk silahlı kuvvetleri, iç hizmet kanununun verdiği Türkiye Cumhuriyeti'ni kollama ve koruma görevini yüce türk milleti adına emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur. 

Girişilen harekatın amacı, ülke bütünlüğünü korumak, milli birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek, devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis etmek ve demokratik düzenin işlemesine mani olan sebepleri ortadan kaldırmaktır.

Parlamento ve hükümet feshedilmiştir. Parlamento üyelerinin dokunulmazlığı kaldırılmıştır.

Bütün yurtta sıkıyönetim ilan edilmiştir.

Yurt dışına çıkışlar yasaklanmıştır.

Vatandaşların can ve mal güvenliğini süratle sağlamak bakımından saat 05’den itibaren ikinci bir emre kadar sokağa çıkma yasağı konulmuştur.

Bu kollama ve koruma harekatı hakkında teferruatlı açıklama bugün saat 13.00’deki Türkiye radyoları ve televizyonun haber bülteninde tarafımdan yapılacaktır. Vatandaşların sükunet içinde radyo ve televizyonları başında yayınlanacak bildirileri izlemelerini ve bunlara tam uymalarını ve bağrından çıkan Türk Silahlı Kuvvetlerine güvenmelerini beklerim.

                                                             Genelkurmay Başkanı
                                                                    Kenan Evren

Hepimiz tahmin ediyoruz umarım tarihten ve bundan 29 yıl önce yapılan bu açıklamadan konunun nereye gideceğini. Malum Türk demokrasi tarihinin en kanlı darbesi ve en usulsuz yargılamalarının yapıldığı devrimi. Efendim 17 yaşında asılan çoçuklarmı dersiniz. Hala günümüze kadar gelen insanın elini kolunu bağlayan ve tüm düşünce özgürlüklerini elinden alan Anayasamı dersiniz.  Hepsi ve daha fazlası işte bu açıklamanın ardından başımıza geldi.

Emir komuta zincirine bağlı olarak yapılan ve kaybolan devlet otoritesini geri getirmek bahanesi ile sözde Atatürkçü düşünceler çerçevesinde yapılan fakat sözü edilen o Atatürkçu düşünceleri devrim boyunca haklın sezemediği bir devrimdir bu (Bize tanıtılan Atatürk 17 yaşında çocuk öldurmez!).

Ve bu devrim sonunda öyle bir anayasa hazıranıyorki (1982 Anayasası hala kullanılmaktadır) sanmıyorum gelişmiş ve cumhuriyet ile yönetilen hiçbir devlette olsun. Cumhuriyet ile yönetilen toplumlarda nasıl bir oylama vardır herkes hür iradesini kullanarak ve kimsenin etkisi altında kalmadan kendi çıkarları doğrultusunda en uygun seçimi yapar ve oyunu kullanır. Ama bu anayasa halk referandumununa sunulurken öyle bir olay yok. Dedik ya cumhuriyet ile yönetilen hiçbir medeni toplumda göremeyiz diye. Adamlar seffaf zarf yapmıs!  Zaten halk korkmuş askere sesini çıkartamıyor ben sol görüşlüyüm diyemiyor. Aleviyim diyemiyor, öyleyim böyleyim diyemiyor. Tabiki herkes basıyor beyaz rengi. Günlerce gazetelerde ve televizyonlarda mavi renkle (mavi renk hayır anlamına geliyordu referandumda ve o şeffaf zarflarda rahatlıkla seçilebiliyordu.) ilgili sansürler uygulanıyor ve tabiki sonuç % 92 Evet. Şaşılıcak bir sonuç deyil herkes kendi canını ve malını düşünüyor.

Efendim birde Erdal Eren olayı varkı onuda bu şiir ile anlatayım;

Ben hep on yedi yaşındayım…
Demir kapının her açılışında, her ayak sesinde,
İçime sığmaz yüreğim…
Her türlüsünü yaşadım acının ve ızdırabın,
Yalnız seni özlerken kendimi yenemedim
Çünkü senden gayrısı haram…
Şu metrisin önü bir uzun alan,
Yalnız seni sevdim, gerisi yalan…
Cigara çekmedi canım hiç, çıkarken havalandırmaya,
Olmadı avluda atılmış voltam hiç,
Hele masmavi bir denize atılmış voltam hiç… 
Hiç mi hiç…
İçeride bıraktım dünyayı parmaklıklarla bölünmüş olarak…
Görmeye alışık gözleri ve senin için yazdığım şiirleri, 
Sözleri, sana olan aşkımı…
Defterlere değil metrisin duvarlarına yazdım,
Uykusuz geçen gecelerde akıllara zarar…
Kıramazdı beni duruşmalarda kırılan kalem,
Senin görüşlere gelmeyişin kadar…
Şu metrisin önü bir uzun alan,
Bir tek seni sevdim, gerisi yalan…
Parmaklıkların elime bulaşan pası,
Havalandırmadan gelen helâ kokusu…
Işıksız ve ufuksuz hücremde, gözlerim kuvvet kaybındaydı…
Bir şişin ucundaydı ölümün kokusu ve özgürlük kravatlıların avucundaydı…
Bir kazaydı gelişin ya seni sevişim…?
O Bir Masaldı…
On yedi yıl, on beş gece bir ranzaydı yattığım…

Ve isterseniz birde Erdal idam edilmeden 16 saat önce onu ziyarete gelen Savaş Ay ve Emin Çölaşan'a bırakalım sözu onlar anlatsın Erdalın sözlerini  "Avukatımla görüştürülmüyorum, 18 yaşımın altındayım idam edilmek isteniyorum, yaşımın 18'den küçük olduğunu tespit edecek olan kemik testi yapılması talebmim kabul edilmedi, vurduğum söylenen jandarma erine çok uzaktan ateş açmama  rağmen otopside yakın atışla öldüğü kanıtlandı, beni ibret olsun diye asacaklarını söylüyorlar. Ölümden korkmuyorum"

Evet o sadece 17 yaşındaydı fazla söze gerek yok.

İşte bize bugün sıradan gelen bu tarih arkasında neler saklıyormuş deyilmi. Kan, gözyaşı. Belki 12 Eylül 2009'da gülebiliyoruz fakat 29 yıl önce karartılar aydınlığımızı, bu gülüşlerimiz ne ki ? 
Sahte deyilmi? Sizde biliyorsunuz. 29 yıl önce bugün bizlere bir yarının olmadığını öğrettiler. "Onlara" sadece bunun için teşekkur ediyorum. Geri kalanınızı buradan lanetliyorum... 

Teşekkurler....


11 Eylül 2009 Cuma

Beşiktaş-Manchester Utd Maçına Biletiniz Hazır

NTV Spor Radyo beklenildiği gibi test yayınını bitirdi. 14 Eylül günü yayın hayatına büyük bir sürprizle başlıyor.

NTV Spor Radyo 87.7, futbolseverleri Beşiktaş-Manchester United maçına götürüyor.

Pazartesi ve Salı günleri ( eğer radyoyu dinlediysek ) 09:10'da (212)335 43 21 nolu telefonu arıyoruz. 5'te 5 yapan 10 kişi Kırmızı Şeytanlar'ı İnönü'nün büyülü atmosferinde izleme şansını yakalıyor.

Şu günlerde koltuklarında oturup göbek yapan abilerin futbol yorumlarını tarihe gömen,tabularını yıkan NTV Spor ekibi yine bir güzellikle karşımızda.. Sevin,dinleyin,takip edin..

10 Eylül 2009 Perşembe

14 Yıl Önce Birileri Bir Söz Vermişti.


Trakya Bölgesi ve İstanbul'da yoğun bir şekilde etkili olan yağışlar en çok İkitelli'yi vurdu. Yaşanan sel felaketi İkitelli için bir ilk değildi. Bundan 14 yıl önce yaşanan felakette o dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından verilmiş bir söz eğer tutulsaydı tüm bunlar yaşanmayacaktı.

İkitelli bölgesinde dün yaşanan sel felaketinin bir benzeri 1995'te de yaşandı. Yine Ayamama Deresi taştı, birçok işyeri ve araç sular altında kaldı. Selin faturası da 30 milyon dolar oldu. Aradan 14 yıl geçti. O günden bu yana hiçibr tedbir alınmayınca değişen sadece felaketin boyutu oldu. Hem can kaybı arttı hem de hasar gören fabrika ve su altında kalan araç sayısı arttı. 24 kişi hayatını kaybetti, 8 kişi de kayıp. Bölgede evler, işyerleri ve araçlar su altında kaldı. Felaketin maddi boyutu ise 100 milyon doların üzerinde.


14 yılda hiçbirşey değişmedi

Milliyet'ten alınan habere göre, İkitelli bölgesi sel baskınlarına yabancı değil. 1995 yılında da büyük bir tehlike atlatan İkitelli'de yine aynı derenin taşması nedeniyle birçok işyeri ve araç sular altında kalmıştı. 1995 yılında yaşanan selin faturası ise 25-30 milyon dolar civarındaydı. O dönem Basın ekspres yolunda bulunan Sabah Gazetesi tesislerinin depoları suyla dolmuştu. Dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'dı. Erdoğan, Ayamama Deresi'nin ıslahı başta olmak üzere kalıcı tedbirler alınacağını açıklamıştı. Ayamama Deresi, o tarihten sonra birkaç kez daha taşarak mağduriyete neden oldu. O günden bu yana hiçbir tedbir alınmayınca değişen sadece falaketin boyutu oldu. Hem can kaybı arttı, hem de hasar gören fabrika ve su altında kalan araç sayısı.