12 Eylül 2009 Cumartesi

12 Eylül 1980...


Yüce Türk Milleti; 

Büyük Atatürk’ün bize emanet ettiği ülkesi ve milletiyle bu bütün olan, Türkiye Cumhuriyeti devleti, son yıllarda, izlediğiniz gibi dış ve iç düşmanların tahriki ile, varlığına, rejimine ve bağımsızlığına yönelik fikri ve fiziki haince saldırılar içindedir. 

Devlet, başlıca organlarıyla işlemez duruma getirilmiş, anayasal kuruluşlar tezat veya suskunluğa bürünmüş, siyasi partiler kısır çekişmeler ve uzlaşmaz tutumlarıyla devleti kurtaracak birlik ve beraberliği sağlayamamışlar ve lüzumlu tedbirleri almamışlardır. Böylece yıkıcı ve bölücü mihraklar faaliyetlerini alabildiğine arttırmışlar ve vatandaşların can ve mal güvenliği tehlikeye düşürülmüştür. 

Atatürkçülük yerine irticai ve diğer sapık ideolojik fikirler üretilerek, sistemli bir şekilde ve haince, ilkokullardan üniversitelere kadar eğitim kuruluşları, idare sistemi, yargı organları, iç güvenlik teşkilatı, işçi kuruluşları, siyasi partiler ve nihayet yurdumuzun en masum köşelerindeki yurttaşlarımız dahi saldırı ve baskı altında tutularak bölünme ve iç harbin eşiğine getirilmişlerdir. ısaca devlet güçsüz bırakılmış ve acze düşürülmüştür. 

Aziz Türk Milleti: 

İşte bu ortam içinde türk silahlı kuvvetleri, iç hizmet kanununun verdiği Türkiye Cumhuriyeti'ni kollama ve koruma görevini yüce türk milleti adına emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur. 

Girişilen harekatın amacı, ülke bütünlüğünü korumak, milli birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek, devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis etmek ve demokratik düzenin işlemesine mani olan sebepleri ortadan kaldırmaktır.

Parlamento ve hükümet feshedilmiştir. Parlamento üyelerinin dokunulmazlığı kaldırılmıştır.

Bütün yurtta sıkıyönetim ilan edilmiştir.

Yurt dışına çıkışlar yasaklanmıştır.

Vatandaşların can ve mal güvenliğini süratle sağlamak bakımından saat 05’den itibaren ikinci bir emre kadar sokağa çıkma yasağı konulmuştur.

Bu kollama ve koruma harekatı hakkında teferruatlı açıklama bugün saat 13.00’deki Türkiye radyoları ve televizyonun haber bülteninde tarafımdan yapılacaktır. Vatandaşların sükunet içinde radyo ve televizyonları başında yayınlanacak bildirileri izlemelerini ve bunlara tam uymalarını ve bağrından çıkan Türk Silahlı Kuvvetlerine güvenmelerini beklerim.

                                                             Genelkurmay Başkanı
                                                                    Kenan Evren

Hepimiz tahmin ediyoruz umarım tarihten ve bundan 29 yıl önce yapılan bu açıklamadan konunun nereye gideceğini. Malum Türk demokrasi tarihinin en kanlı darbesi ve en usulsuz yargılamalarının yapıldığı devrimi. Efendim 17 yaşında asılan çoçuklarmı dersiniz. Hala günümüze kadar gelen insanın elini kolunu bağlayan ve tüm düşünce özgürlüklerini elinden alan Anayasamı dersiniz.  Hepsi ve daha fazlası işte bu açıklamanın ardından başımıza geldi.

Emir komuta zincirine bağlı olarak yapılan ve kaybolan devlet otoritesini geri getirmek bahanesi ile sözde Atatürkçü düşünceler çerçevesinde yapılan fakat sözü edilen o Atatürkçu düşünceleri devrim boyunca haklın sezemediği bir devrimdir bu (Bize tanıtılan Atatürk 17 yaşında çocuk öldurmez!).

Ve bu devrim sonunda öyle bir anayasa hazıranıyorki (1982 Anayasası hala kullanılmaktadır) sanmıyorum gelişmiş ve cumhuriyet ile yönetilen hiçbir devlette olsun. Cumhuriyet ile yönetilen toplumlarda nasıl bir oylama vardır herkes hür iradesini kullanarak ve kimsenin etkisi altında kalmadan kendi çıkarları doğrultusunda en uygun seçimi yapar ve oyunu kullanır. Ama bu anayasa halk referandumununa sunulurken öyle bir olay yok. Dedik ya cumhuriyet ile yönetilen hiçbir medeni toplumda göremeyiz diye. Adamlar seffaf zarf yapmıs!  Zaten halk korkmuş askere sesini çıkartamıyor ben sol görüşlüyüm diyemiyor. Aleviyim diyemiyor, öyleyim böyleyim diyemiyor. Tabiki herkes basıyor beyaz rengi. Günlerce gazetelerde ve televizyonlarda mavi renkle (mavi renk hayır anlamına geliyordu referandumda ve o şeffaf zarflarda rahatlıkla seçilebiliyordu.) ilgili sansürler uygulanıyor ve tabiki sonuç % 92 Evet. Şaşılıcak bir sonuç deyil herkes kendi canını ve malını düşünüyor.

Efendim birde Erdal Eren olayı varkı onuda bu şiir ile anlatayım;

Ben hep on yedi yaşındayım…
Demir kapının her açılışında, her ayak sesinde,
İçime sığmaz yüreğim…
Her türlüsünü yaşadım acının ve ızdırabın,
Yalnız seni özlerken kendimi yenemedim
Çünkü senden gayrısı haram…
Şu metrisin önü bir uzun alan,
Yalnız seni sevdim, gerisi yalan…
Cigara çekmedi canım hiç, çıkarken havalandırmaya,
Olmadı avluda atılmış voltam hiç,
Hele masmavi bir denize atılmış voltam hiç… 
Hiç mi hiç…
İçeride bıraktım dünyayı parmaklıklarla bölünmüş olarak…
Görmeye alışık gözleri ve senin için yazdığım şiirleri, 
Sözleri, sana olan aşkımı…
Defterlere değil metrisin duvarlarına yazdım,
Uykusuz geçen gecelerde akıllara zarar…
Kıramazdı beni duruşmalarda kırılan kalem,
Senin görüşlere gelmeyişin kadar…
Şu metrisin önü bir uzun alan,
Bir tek seni sevdim, gerisi yalan…
Parmaklıkların elime bulaşan pası,
Havalandırmadan gelen helâ kokusu…
Işıksız ve ufuksuz hücremde, gözlerim kuvvet kaybındaydı…
Bir şişin ucundaydı ölümün kokusu ve özgürlük kravatlıların avucundaydı…
Bir kazaydı gelişin ya seni sevişim…?
O Bir Masaldı…
On yedi yıl, on beş gece bir ranzaydı yattığım…

Ve isterseniz birde Erdal idam edilmeden 16 saat önce onu ziyarete gelen Savaş Ay ve Emin Çölaşan'a bırakalım sözu onlar anlatsın Erdalın sözlerini  "Avukatımla görüştürülmüyorum, 18 yaşımın altındayım idam edilmek isteniyorum, yaşımın 18'den küçük olduğunu tespit edecek olan kemik testi yapılması talebmim kabul edilmedi, vurduğum söylenen jandarma erine çok uzaktan ateş açmama  rağmen otopside yakın atışla öldüğü kanıtlandı, beni ibret olsun diye asacaklarını söylüyorlar. Ölümden korkmuyorum"

Evet o sadece 17 yaşındaydı fazla söze gerek yok.

İşte bize bugün sıradan gelen bu tarih arkasında neler saklıyormuş deyilmi. Kan, gözyaşı. Belki 12 Eylül 2009'da gülebiliyoruz fakat 29 yıl önce karartılar aydınlığımızı, bu gülüşlerimiz ne ki ? 
Sahte deyilmi? Sizde biliyorsunuz. 29 yıl önce bugün bizlere bir yarının olmadığını öğrettiler. "Onlara" sadece bunun için teşekkur ediyorum. Geri kalanınızı buradan lanetliyorum... 

Teşekkurler....


0 yorum:

Yorum Gönder